30 Haziran 2008 Pazartesi

umut

>Umut dediğiniz şey umutsuzluğun tam ortasında kaybolmuşken peşine
>düştüğünüz şeydir aslında.Çünkü umut, yalnızca çaresizliğin girdabında
>iken gerçekten anlamlıdır.Eğer umut peşine düşenlerdenseniz, şehrinizde
>bütün ışıklar sönmüş olsa da, gökyüzünde hâlâ parıldayan birkaç yıldız
>olabileceğini düşünebilenlerdensiniz demektir. Belki bir damla suya
>muhtaçsınızdır ama bir yerlerde okyanuslar olabileceğini düşünebilecek
>kadar zengindir hayal dünyanız.Belki elinizde vücudunuzu koruyabilecek
>sadece iki yaprak parçası vardır ama güneşin sizi ısıtıyor olması
>yeterlidir şükretmeniz için.Aslında umut, yoklukta varlığı fark
>edebilmenizdir. Ve nice ulaşılmazların olduğu bir dünyada
>ulaşılabilecekler için çaba göstermenizdir. Çünkü umut savaşmaktır.Ve
>eğer bir damla su için, güneş ısıttığı, yağmur bereketlendirdiği için
>şükredebiliyorsanız umudun gerçekten ne demek olduğunu kavramış peşine
>düşmüşsünüzdür.Umut okyanusa sahip olabilmek için değil; gözler daha
>nicelerini görebilsin, kulaklar daha nicelerini işitebilsin ve her şeye
>rağmen yürek daha nicelerini hissedebilsin diye hayatta kalmak için
>gerekli birkaç damla su için var gücüyle küreklere asılabilmektir.Umudu
>anlamak için muhakkak çaresizliğin ortasında kaybolmanız gerekir. Çünkü aydınlık karanlığın sınırında başlar.
>Ve eğer bu sınırın sonsuzluğunu biliyorsanız, yeryüzünün önünüzü
>görebileceğiniz kadar aydınlanması yeterlidir sizin için.Ve eğer yaşamı
>tüm gerçekliğiyle yaşamak istiyorsanız, size fayda getirmeyen
>çaresizliğinizden sıyrılmanız gerekir.Çünkü bunun anlamı okyanusa sahip
>olamasanız da, ulaşamasanız da bir damla suyun ne denli değerli
>olduğunu anlayıp şükretmeniz demektir

Hiç yorum yok: